İsmi gibi taşkındı. Kabına sığmayan biriydi. Sürekli öğrenme halindeydi. Soyadı gibi de savaşçıydı. Pes etmez, asla yılmazdı. Zor dönemlerin ismiydi. Kolay bulunmayan dağ çiçeğiydi.
O bir kimyacıydı. Müzisyendi. Sahaftı. Dervişti. Ebru sanatkârıydı. Kolleksiyonerdi. Sanat yönetmeniydi. Koro şefiydi.
Her parmağında ayrı bir marifet olan ender insanlardandı. Daha ötesi beş kuşak İstanbullu’ydu, İstanbul beyefendisiydi. Çok önemli bir kültür taşıyıcısı idi.
İyi ki tanımışım dediğim insanlardandı. Muhabirlik yıllarımda çok kez haberini yapmıştım. Yıllar sonra kısa da olsa birlikte çalışma imkânım oldu. Sohbetleri doyumsuzdu. Masasının düzeni, üzerindeki eşyalar, onu zaten direk anlatıyordu.
Kimyacı müzisyen
1947 İstanbul doğumlu olan Taşkın Savaş, Fatih Dersiamları’ndan Coşkun Efendi’nin torunu idi. İstanbul’un bütün tarihi, dini ve folklorunu iyi bilenlerdendi.
Taşkın, Vefa Sultanisi’ni birincilikle bitirdikten sonra, İstanbul Üniversitesi Ayaz Ağa Kimya Mühendisliği’ne okul derecesiyle girerek, geceleri fakülteye, gündüzleri de aileden gizli olarak konservatuara gidiyordu.
Onu konservatuara iten önemli faktörlerden biri, her hafta devrin önemli musikişinasların katılımı ile evlerinde tarz-ı kadim meşk yapılması idi. Ağabeyi Coşkun Savaş’a ney dersine gelen ünlü bestekâr ve kudüm zen başı Gavsi Bay Kara Hoca’yı yakından tanıması, onu ileriki yıllarda müzisyen yapacaktı. Gramofon tutkusun da onun müziğe yönelmesinde önemli bir yeri vardı.
Birbirinden değerli isimlerin öğrencisi
Türk Müziği’nin resmen devlet tarafından okutulmasına karar verildiğinde, Taşkın Savaş, Belediye Konservatuarı’nın ardından, sınavına girerek Devlet Konservatuarı’nı kazandı ve öğrenimine burada devam etti. Daha önce konservatuar görmüş olmasından dolayı okulun idarecisi Nahid Dinçel, bu yeni öğrencisine ayrı bir ihtimam gösteriyordu.
Okula devam ederken okul dışında İstanbul’un çeşitli yerlerinde yapılan meşklere de katılıp bilgisini arttırmanın yollarını arayan Savaş, o yıllarda babası Hafız Raşit Efendi vefat edince, büyük bir boşluğa düştü. Türk Tasavvuf Müziğini Araştırma ve Yaşatma Vakfı’nın çatısı altına sığınan Taşkın Savaş için yeni bir dönem başlıyordu. Çünkü Vakıf’ta kimler yoktu ki; Zakir Başı Selahdin Demirtaş, Zakir Başı Albay Zühtü Efendi, son Saray Hanendelerinden Hami Bey, Hafız ve özellikle Şeyh Muzaffer Özak, Tasavvuf müziğini kaybolmaktan kurtaran ve arşivleyen Safer Dal ve nice isimler..
Taşkın Savaş, hopcuzade Selahaddin beyin vefatından sonra vakıfta yapılan özel bir merasimle kudümzen başı tayin edilmiş ve hocası Safer Dal tarafından kendisine zahme tekbirlenmiştir. Ayrıca Asım Efendi ve Hüseyin Tolan beylerden de ders ve meşk alan sanatçının, konservatuar yıllarında Adnan Ataman, Dürdane Altan, Münir Nurettin Selçuk, Hafız Kani Karaca, Hafız Bekir Sıdkı Sezgin’in yanı sıra İ. Hakkı Ökan’dan usul ve nazariyat aldığını da belirtmekte yarar var.
Sahaflığı seviyordu
Devlet Konservatuarı’nı bitirip askerlik görevini yaptıktan sonra, uzun bir dönem Sahaflar Çarşısı’nda sahaflık yaparken, son dönemin ünlü sahaflarını tanıma fırsatı buldu. Aileden gelen eski kitaba olan saygı ve sevgisi kendi birikiminin artmasına vesile olmuştur.
Bir dönem sayın Prof. Süheyl Ünver’in talebesi Nil Adeniz’le Tezhib çalışması yapan Savaş, bunun yanı sıra ebruyu da ihmal etmeyerek her sahafın bilmesi veya anlaması gereken bu sanatın nazari kısmını Eczacı Uğur Derman Hoca’dan öğrenirken, tatbikatını ise Tahtakale’de muhasebe defterlerinin sırt hariç üç kenarlarına ebru yapan Halil Usta’dan alarak icazet sahibi oldu.
Klâsik sanatın yaşaması için mücadele verdi
Türk Müziği’nin ve klâsik sanatların yasaklandığı o zor dönemde, Prof. Dr. Süheyl Ünver hoca, bu sanatların unutulmaması için yeni talebeler yetiştirmek için çok mücadele vermiştir.
İşte o talebelerden müzehhibe Cahide Keskiner’in aracılığıyla Taşkın Savaş ve Ufuk İşbaşar; önce Yapı Kredi Bankası’nda daha sonraları Topkapı Nakışhanesi’nde kurs vererek ebru sanatı alanında bu millete sayısız talebe yetiştirdiler. Ebruyu ilk defa kumaş, cam, keçe ve kaplamaya nakledenlerden oldular.
‘Kültürlü çay nerede içilir?’
Taşkın Savaş, bir gün sahaf dükkânında iken telefon çalar. Karşıdaki ses İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanı Şenol Demiröz’dür. Şaşırır. Başkan, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun idaresi konusunda kendisine bir şeyler sorar. Taşkın Savaş da cevaben “Türkiye’de adam mı kalmadı da bana soruyorsunuz” der. Daire başkanın ısrarıyla bildiklerini paylaşır. Ardından Daire Başkanı Şenol beye, kendisi de bir soru sorar, “Efendim bu kadar kültür hakkında bilginiz var. İstanbul’da kültürlü çay nerde içilir?”
Şenol bey de cevaben: “Yarın sabah saat onda bizim dairede içilir buyurun” diye cevap verir.
Belediye yılları
Şenol Demiröz ile o sabah çayında tanıştılar. Dost oldular. Kısa bir müddet sonra Taşkın Savaş, CRR de yerel ve etnik müzik danışmanı olarak görevlendirilir.
Şenol Demiröz ile çok başarılı festival ve organizasyonlara imza atmışlardır. Daha sonra Abdurrahman Şen ile de çalışmaya devam ettiler.
Bu arada hocası İ. Hakkı Ökan ile irtibatını koparmayan Savaş, hocası kendisini bir icazet ile şereflendirmiştir.
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Turizm Atölyesi’nin düzenlediği tanıtım fuarlarına müzik gurubuyla katılarak; Selanik, Bulgaristan ve Almanya’da verdikleri konserlerle İstanbul’a birincilikle dönmüşlerdir.
Besteler albümler ödüller
1980 yıllarında İstanbul’a gelen ve Yüzen Üniversite olarak tanınan eğitim kurumundan fahri doktora unvanını aldı.
Çok sayıda şiiri beste haline getirmiştir. İstanbul için; ‘İstanbul artık benim medeniyet şehrim’ adlı şarkıyı armağan olarak bestelemiştir. Ahmet Yesevi’ nin Divan-ı Hikmet’inden 50 den fazla eser bestelemiştir.
Taşkın Savaş ve arkadaşlarına ait Yakarış Müzik Topluluğu, Yakarış I, Yakarış II, İstanbul Bektaşileri, Ramazaniye ve Muharerremiye adlı birbirinden değerli albümleri müzikseverlerle buluşturmuşlardır. Çok sayıda ödüller almıştır.
Taşkın Savaş ömrünün son yıllarında İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kültür A.Ş de İstanbul Kültürü üzerine çalışmalar yapıyordu. Taşkın Savaş’ın evi de ustalarının da olduğu gibi tam bir meşk hane idi.
Allahım rahmet eylesin.
- Her zaman şakıyanlar şimdi sus pus - 5 Ağustos 2023
- Büyük Türkiye Kazandı - 31 Mayıs 2023
- Ne yapacaklarını şaşırdılar - 19 Mayıs 2023
- İmam Hatipliler’in Başarısından Korkuyorlar - 29 Ağustos 2022
- Başarılar Tesadüf Değildir - 10 Ağustos 2022
- Kin, Nefret, Yalan, Tahammülsüzlük - 25 Temmuz 2022
- İki Payitahtı Birleştiren Sergi - 7 Temmuz 2022
- İDLİB VE İZLENİMLER - 11 Mart 2022
- ÖRNEK BİR GENÇ, AHLAKLI BİR SPORCU: AHMET ÇALIK - 26 Ocak 2022
- Seksenler Dizisi ve Konyalı Yorgancı Sami Çelik - 11 Ocak 2022
- Konyadan Gelen Haber - 27 Aralık 2021
- ÇOK BAŞLIKLI BİR YAZI - 15 Aralık 2021
- ‘HADİ ORADAN’ - 4 Aralık 2021
- Ödüller sahiplerini buldu - 19 Kasım 2021
- Yunus Emre ve Üsküdar Sempozyumu - 20 Ekim 2021
- Kültür Sanat Faaliyetleri Hız Kazandı - 9 Ekim 2021
- Memleket sevgisi olmadan bir şey yapılmaz - 26 Eylül 2021
- Derdi olan ya dergi çıkartır ya da film çeker - 11 Eylül 2021
- Rızasız Bahçenin Gülü Derilmez - 1 Eylül 2021
- Önce Öğrenci - 16 Ağustos 2021
- Başka Türkiye yok - 2 Ağustos 2021
- Hayali Şehit olduktan sonra gerçekleşti - 12 Temmuz 2021
- Osmanlı kokan bir hayır müessesi geliyor - 25 Haziran 2021
- Fatih Kültürel Çalışmalarda Çığır Açıyor - 13 Haziran 2021
- Hayaller gerçekleşti - 3 Haziran 2021
- Bir asker yolu hikâyesi - 31 Mart 2021
- Çanakkale iyi okunmalı - 18 Mart 2021
- EYÜPSULTAN’A BİR SAAT DEĞİL BİR GÜN BİLE YETMEZ - 26 Şubat 2021
- VATANI ÖNCE DİL SONRA ORDU BEKLER - 20 Şubat 2021
- SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARINA DİKKAT: CEZA ALABİLİRSİNİZ - 7 Şubat 2021