Ne günlere kaldık -2

Dünyanın gidişatı kötü. Türkiye’nin durumu iyi mi? İstatistliklere göre, çok müthiş bir şekilde büyüyoruz. Yüzde hesaplarına göre, dünyanın en çok büyüyen ülkelerinin başında geliyoruz. Bunu biz söylemiyoruz, dünyayı yöneten kuruluşlar açıklıyor.
Herşey güzel de, toplum gelişiyor mu?
Biliyorsunuz, orman yangınları sebebiyle, orman alanlarına girmek bir aylık süre ile yasaklanmıştı. Özellikle mangal yakmamaya dikkat çekildi. Sonra da orman alanlarında temizlik yapıldı. Aman Allah’ım. Ormanlardan çıkan çöpün haddi hesabı yok. Piknik yapan vatanımın evlâdı, bütün çerini çöpünü ortalığa atıp, geride bıraktığı pisliği umursamadan çekip gitmiş. Afedersiniz, tuvalet ihtiyaçlarını bile ortalık yerlerde bırakmışlar.
Gazete kağıtları, tavuk kemikleri, domates,-sakatalık kabukları, yemek artıkları… Ne ararsanız var. Bir de yaktıkları mangaldan artan kül ve yanmamış odunkömürü artıkları. Poşetleri saymıyorum. Tam anlamıyla bir rezalet.
Suriyelileri, Afganları veya başka milletten mültecileri, hep pis ve görgüsüz kabul ettik de bizler neyiz? Tüm bu rezillikleri yapan başka bir toplum mu?
Yaşadığım bölgede çok piknik alanı sayabileceğim güzel yerler var. Yasak zamanı bu bölgeler, gerek gönüllülerle gerekse ilgili kuruluşlar tarafından temizlendi. Hayır, hayır temizlenemedi. O kadar pislik vardı ki, toplamak mümkün değil. İçim cız etti. Oralara kimlerin geldiği görüyordum. Hepsi de yurdum insanıydı. Aralarında pek Suriyeli ya da Afgan mülteci yoktu.
Yani gelişme, büyüme bu mu?
Bir ara Marmara Denizi’ndeki salya rezaletini biliyorsunuz. Haftalarca temizlik yapıldı, devlet olaya el attı, gece gündüz çalışıldı da iyi kötü bir düzelme oldu.
Peki bu olayın sebebi neydi?
Sebep çok açık. Bizimkiler, denizi çöplük diye kullandı. Çerini çöpünü denize attı. Denize pis atıkları, kanalizasyonları bağladık. Arıtma diye birşey bizi hiç ilgilendirmedi. Fabrikalar atıklarını direkt denize verdi. Arıtma tesisi temel atmama törenleri bile düzenledik.
Neymiş, gelişiyor muşuz, büyüyor muşuz!
Adam, isyan ediyor. “Geçinemiyorum” diye feryat, figan. 10-15 sene evvel bir çöpü bile yokken, şimdi bir veya 2 evi, bir yazlığı, altında son model arabası var. Yediği önünde, yemediği arkasında. Doyumsuz. Açlıktan ölüyor. (!)
Ne oldu bize?
Biz böyle değildik.
“Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” diyen bir peygamberin ümmetiyiz, Elhamdülillah.
Ama gelin görün ki, komşusu vefat ediyor, alt kattaki ya da yan tarafındaki daireden ses bile çıkmıyor.
Üst kattaki komşusunun gürültüsünden rahatsız olanı, çekip vuruyor adam tabancayla yahu!
“Ben istediğim gibi yaşarım, rahatsız oluyorsan çeker gidersin” şeklinde de kendine göre bir bahane buluyor.
Allah, Allah…
Bu tarz olayları çoğaltmak o kadar kolay ki. Hani rutin diyorlar ya. Yani tüm olaylar rutin…
Ama büyüyoruz, gelişiyoruz…
Spordan, siyasete, ekonomiden sosyal hayata kadar daha çok gelişme ve büyüme içindeyiz (!) onları da yazacağım.
Bu konu çok önemli ve bitmez…
Ancak hemen bir uyarı.
Bu Covit-19 belâsı, başka boyutlara doğru gidiyor.
Şimdi de Güney Amerika’da “Mu” varyantı diye yeni bir belâ ortaya çıktı. Bu varyant, Delta’dan daha bulaşıcı ve öldürücü. Aşı da kâr etmiyormuş deniliyor, ama biz yine tedbirimizi alarak aşımızı olalım.
Ne demiş atalarımız:
Eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra da Allah’a emanet et…

Zakir Barutçu

Zakir Barutçu

Bu alana biyografinizi ekleyebilirsiniz.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir